İçeriğe geç

Komplo iyidir!

“İzmir Büyükşehir Belediye başkanı ve çalışma arkadaşları (…..) 50 ton mandalina alıp okullara dağıttıkları için yargılanıyorlar… Bu kadar saçma bir dava olur mu? Bu dava her yönüyle siyasi! vs.” deniyor.

Yargıya intikal etmiş bir konu günlerdir tartışılıyor.

İsteyen davaya, 50 ton mandalinanın öğrencilere hangi ulvi amaçlarla dağıtıldığı yönüyle baksın, isteyen de davanın arka planını açıklamak için küçük küçük komplo teorileri kursun. Ya da soru sorma hakkını kullansın.

Ben komplo kurma hakkımı saklı tutarak soru sorma hakkımı kullanmak istiyorum:

Yıllık bütçesi 1,5 milyar (katrilyon) olan Büyükşehir Belediyesi, başkan ve bürokratlarıyla nasıl olur da mandalina almayı beceremez?  

Komik olan; 50 ton mandalinayı öğrencilere dağıtmak mıdır yoksa YASALARA uygun mandalina almayı becerememekten dolayı yargılanmak mıdır?

***

Olayları göz hizasında gözlemlemek, gördüğüne inanmak bir meziyet midir?

Olayı ve sonrasını özenle izleyip öncesini göz ardı etmek aklı selimce bir davranış mıdır?

Olayların arka planı olabileceğini düşünmek, marazi bir durum mudur?

Açıkça yalan söyleyene “yalancısın!” diyememek kibarlık mıdır?

Olayları bir modelle açıklamak “komploculuk” mudur?

Komplo modellerle olayları açıklamak neden yanlıştır? 

Kimseyi rencide etmeden, yalancı olduğunu yüzüne vurmadan, kibarlık bizde kalsın diyerek doğruyu en yalın şekilde ifade etmek için neden komplo modeller kurulmasın?

Komplo modellerle olayları açıklamak bir akıl yürütme yanlışı mıdır, bundan ne kadar eminiz?

Bazı olumsuz örnekler komplocu açıklamaların saçmalığını kanıtlar mı?

Konuşma özgürlüğünü hakaret, yalan ve iftira şeklinde kullananları örnek göstererek bu özgürlüğün gereksizliği savunulabilir mi?

Araştırma özgürlüğü, başarısız deneyleri örnek göstererek ve kaynak israfını önleme gibi mantıki(!) gerekçelerle engellenebilir mi?

Pekiyi! Küçüğü ve büyüğü ile 75 milyonluk Türkiye’de 35 milyon davalı ve davacı olur mu?

Bu veriler insanların çok yalan söylediğini ve hakkına razı olmadığını göstermez mi?

Türkiye’de ne kadar yalan söylendiği, mahkemelere yansıyanlardan tahmin edilebilir. Mahkemelere yansımayanlar da hesaba katıldığında sözün ve yazının ne kadar değersizleştiği anlaşılmaz mı?

Yalan söylemek hastalık olmuyor da söylenenlere inanmamak ve olayları zaman zaman komplo teorileriyle ile açıklamak mı hastalık oluyor; öyle mi?

Madem yalan, amaca ulaşmanın en geçerli aracı olmuş…

Suçu örtmenin… 

Savunmanın…

Adli desteğin…

Savunma hakkının…

Kurtuluşun….

Bir süreliğine de olsa adam gibi görünmenin…

Velhasıl, çok şeyi halletmenin en kolay ve ilk elden başvurulan aracı olmuş, o zaman komplo kurun!…

Anlatılanı dinleyin…

Ama komplosuz kalmayın…

Siz siz olun gözünüzün gördüğünü, bir de aklınızla görmeye çalışın.

Sanal teknolojilerin bu kadar başarılı ve yaygın kullanıldığı bir çağda, bizlere gösterilenlerin gerçek olup olmadığını aklınızla da test edin!

Yalansız ve hilesiz yaşamak; yalana ve hileye kanmamayı da gerektirir!

Her söylenene inanmayın!

Hele konuşulan ve yazılanlar kamuoyuna ifşa olmuşsa, asla inanmayın!

Çünkü yalan ve iftira için profesyonel destek alınan bir çağdayız, bunu görelim.

Bilgi vermesini beklediğimiz kişi ve odakların ilk elden başvurdukları bilgilendirme şekli ne yazık ki, çoğu zaman gerçeği inkar ve “dezenformasyon” olmaktadır.

Arkasından bıkıp usanmadan mağdurları çileden çıkaracak kadar yalan uydurmaktır.

Bir süre sonra da olayı ve mağdurlarını unutturup sanığın mağduriyetine herkesi inandırmaya çalışmaktır.

İnanın çok başka bir çağdayız!

—————————–

Kategori:2012

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir