İçeriğe geç

Yeniden yeni CHP! Nereden Nereye… (5)

Türkiye CHP’li tek partili II.Dünya Savaşı yıllarında içeride ve dışarıda çok yanlış politikalar izler. Varlık Vergisi ile savaş ekonomisinin yükü, öncelikle varlıklılara, ağırlıklı olarak da Gayrimüslimlere yıkılır. Dönmelere ve Müslüman zenginlere de ağır varlık vergileri konur. Ödeyenler öder, ödeyemeyenlerden de sadece Gayrimüslimler Aşkale, Eskişehir, Konya gibi İç Anadolu ve D.Anadolu’nun soğuk ve karlı yerlerine vergi borçları karşılığı “çalışma kampları” na sürülür.

İttihatçılardan beri Gayrimüslimler fırsatçı, stokçu, eski tabirle ihtikarcı ve sömürücüdürler. Bunlara fırsat tanınmamalıdır, denir. İktidara yakın çevrelere iktisadi becerilerine bakılmaksızın devletin imkanları bol keseden dağıtılır. Müslümanların da zengin olma hakkından söz edilir ama nedense Müslüman mürtecidir, ona hiçbir şey verilmediği gibi o her koşulda aşağılanır ve ezilir! Aslında devletin desteklediği kişiler veya aileler, saf kan CHP’li pozitivist ve spritüalist ailelerdir. 

Nüfusun %80, milletin efendisi olan! köylü mü dediniz; Tanrı onları korusun! Özellikle savaş yıllarında ,köylünün yaşadığı tam bir rezilliktir. Ağır vergiler, kuraklık falan dinlemeksizin fasılasız devam eder. Milli Şefli CHP iktidarı, vatandaşı canından bezdirir. Bu günlerde Erdal İnönü’nün okula başlaması, yüzme kursuna gitmesi gibi olaylar gazetelerde manşetten haber olur.

Atatürk dönemi tek parti yönetiminde her koşulda gözetilmeye çalışılan “rasyonalite”, Milli Şef döneminde yerini “şark kurnazlığı”na bırakır. Fakat bu Müttefik devletlerin dikkatinden kaçmaz. ABD senatosunda Türkiye hakkında konuşulanlar ve SSCB’nin Kars ve Ardahan talepleri Milli Şefi zorunlu arayışlara sevk eder. Direksiyonu mecburen sağa kırar!

İşgal günlerinin “ABD muhibbi ve manda yanlısı” Milli Şef, 1918-20’de amacına ulaşamazsa da, 1945’de talih bu fırsatı Şefimizin önüne ikinci kez çıkarır. Bu kez Şefimiz kararlıdır, kesinlikle ABD’ci olacaktır. Eli de buna mahkumdur.

Batılı dostlar, Doğulu liderlerin ne kadar duygusal olduklarını bilirler! Ulusal çıkarlarından çok romantik dostluklara ve hayali zaferlere inandıklarını erkenden farketmişlerdir.

Türkiye, 25 Nisan 1945’te San Francisco’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Konferansına katılmak için 1 Mart 1945’te Almanya, İtalya ve Japonya’ya savaş ilan eder. Bununla yetinmez, Müttefiklerin savaş boyu savundukları “demokrasi” nutuklarını, geç de olsa O da atmaya başlar. “Şeflik” düzenimizden “demokrasi”ye geçişimiz bu kadar çevik olur! 

Milli Şef hızını alamaz ABD, İngiltere ve Fransa’nın gözüne girmek için ne gerekiyorsa yapar. Evvelen demokrasiye geçilir. Fakat o da ne? Atatürk’ün Fethi Beye muvazaalı bir şekilde kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi Milli Şefimiz de Celal Bayar ve arkadaşlarının yeni parti kurmasını zımnen teşvik eder!

O aralar hakkaten demokrasiye geçtiğimizi düşünen Nuri Demirağ’ın Milli Kalkınma Partisi girişimi bir sürü engelle karşılaşır! 

Es geçilmesin. Milli Şefimiz, devrin değişmekte olduğunun farkındadır ve eski İsmet Paşa olmayı özlemektedir. İkincisi Müttefik Devletler “demokrasi”de ısrar ededursunlar, mutlaka paşamızın da bir kurnazlığı olacaktır. ABD, kendi zaferinin sarhoşluğunda bir de süper güç olmuştur ki, her ülkede neler olduğunu dikkatle izleyecek özenden uzaktır. İsmet Paşa eski aklına avdet eder ve aslında anlaşmalı kurulan DP, dış dünyaya özellikle ABD’ye gerçek bir muhalefet gibi sunulur. ABD bunu başlangıçta pek anlamaz. Ama 1953’e gelindiğinde, DP Amerikancılığının aslında bir şark kurnazlığı olduğunu anlar ve 1954’de DP’yi devirecek darbenin fitilini ateşler.

Fazla detaya girmeden şunu söylemekte yarar var:

Türkiye’yi Amerikancı yapacak ne kadar adım atılması gerekiyorsa hepsi CHP tarafından 14 Mayıs 1950’ye kadar atılmıştır. NATO’ya girmek için de başvuru yapılmış ama Kore Savaşı’na muharip asker desteği verilinceye dek Türkiye’nin üyeliğinin kabulü geciktirilmiştir. Askeri ve sivil, eğitimden sağlığa, sanayileşmeden tarıma, iç politikadan dış politikaya, polislikten istihbarata, yükselen değerlerden “out” değerlere, dinden ideolojiye, giyimden, kuşamdan, sanattan edebiyata, dosttan düşmana ne değiştiyse, şikayet edilen hangi ABD kaynaklı gelişme olduysa bunun ilk antlaşmaları CHP döneminde yapıldı.

Her ne kadar DP bu ülkeyi mahvetti! Suçlaması CHP’nin temel muhalefet argümanı da olsa külliyen yalandır! CHP, bu anlaşmaları uygulansın diye yapmıştı! Tek güvence, DP’nin İsmet Paşa ile Celal Bayar arasında anlaşmalı olarak kurulmasıydı.

Bu da kısa süre sonra ABD tarafından fark edildi!

Darbenin fitili ateşlendiğinde ise CHP, bütün gücünü darbeyi hızlandırma yönünde kullandı!

Tam vatansever olma fırsatı doğmuştu ki, İsmet Paşa “şark kurnazlığı”nı tercih etti ve NATO’cu subayların darbe çalışmalarına destek verdi.

Sonuç; hem DP hem de CHP açısından hezimet oldu.

———————————————

Kategori:2012

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir