İçeriğe geç

Açlık grevi ile sonuç almak!

Hukuku felsefesi, her bir cezai müeyyide için çok yönlü açıklamalar yapar. Konunun doktrin tarafı karşımıza, birbirinden oldukça farklı açılımlar sunar. Bu konular, hukuk devletinde yurttaşlık bilgisi gibi öğrenilir ve mucibince de amel edilir! 

Hangi felsefi görüş, suç oranlarında azalmaya neden olabilir? Bunun tartışması ortaöğretimde başlar, yüksel okulda olgunlaşır.

Suçlu hakları, hak ettiği cezalar, hangi müeyyide cezadır hangisi ödül veya teşvik… bunlar ciddi ciddi tartışılır.

Mağdur nasıl korunur, hangi müeyyide, suçun mağdurlarının kin, nefret veya kan davası gütmekten alı kor?

Bunlar cezai ehliyete haiz bireylerin yetişmesinde önemli konulardır. 

-Cezaevi gerekli midir? Başka cezalandırma yöntemi var mıdır?

-Hangi hukuk toplumunda suçlunun masumdan daha çok hakkı vardır?

-Cezaevi suçluyu işlediği suçtan dolayı cezalandırmak için mi ihdas edilmiştir?

-Suçlunun yeni suçlar işlemesini önlemek için mi yapılmıştır? Yoksa

-Cezaevi, hürriyeti kısıtlanan kişilerin özgürlükleri karşılığında onlara sunulan bir istirahatgah mıdır? Veya

-Suçluya işlediği suçtan daha hafif cezalar vererek, suçluyu veya suç işleme potansiyeli olanları, yeni suçlar işlemesi için cesaretlendirmek amacıyla mı inşa edilmiştir?

…..

…..

-Adi suçlularla, bir örgütün siyasi amaçları için adam öldürenlere verilen cezalar aynı mı olmalıdır?

-Yasama, yürütme ve yargı üçgeninde elde edilmesi mümkün talepleri, rejimin olanakları içinde “demokratik mücadele” ile alabilmek varken; açıklanması oldukça zor ittifaklar yaparak silahın ve öldürmenin en acımasız yöntemlerine başvuranların cezası, E veya F tipinde ağırlanmak mıdır? 

-Silahı iletişim aracı olarak kullananlara, insanlık tarihi boyunca “ölüm cezası” uygulanırken bu cezayı hapse dönüştürmek, sonra da “Açlık grevindeler, maazallah ölürlerse ne yaparız?” gibi akla, ülkeye ve de mağdurlara zarar verecek çözümleri “barış adamı” kılığında kamuoyuna sunmak, insanlık mıdır?

Ülkeyi bu sorunlarla boğuşmak zorunda bırakanlar, huzura ermişler midir, bunu öğrenme imkanımız var mıdır?

Osmanlı öncesinden beri bu topraklarda hüküm süren bir hayat tarzı var. İnsanların kendi hallerinde sürdürdükleri…

Bu yaşam tarzı verimsiz miydi?

Dünyadaki gelişmelerde habersiz miydi?

Yeni nesiller için zararlı mıydı?

Büyük bir coğrafya katma değer üretemeden genel bütçeye yük mü oluyordu? vs.

Bu ve benzeri şikayetleri; güçlü bir ulaşım, iletişim ve okullaşma ile önce üniter yapıya, sonra tek pazara ve genel bütçeye kademeli ve gönüllü katılımı artırarak, toplumu daha rekabetçi yarıştırarak gidermek mümkündü. Türkiye bütün insan kaynakları ile önce içinde, daha sonra da dünyaya köklü bir entegrasyonu sağlayabilirdi. Bunu yapmak varken, Müslümanın oldum olası düşman bellediği “New Yunanizm, New Latinizm, New Hümanizm” ile terbiye etmek de neyin nesi!!!

Bu ülkenin Allah aşkına 90 yıldır yaşadıklarına bir bakın! Bir iki noktasına değil, toplamına bir bakın!

Bakmak istemeyenler o kadar çok olmalı ki, rezillik devam ediyor!

Bu topraklarda bin yılı aşkın bir süreden beri İslami mefkure ile yoğrulan Gayrimüslimler ve farklı kültürleri yaşatan ırk, kabile, aşiret büyüklüğünde onlarca topluluk vardı. İslam’ın her türlü yorumuna göre, bir insanın dini veya etnik kökeni ne olursa olsun doğal olarak sahip olabileceği haklar vardır. Bunların bir kısmını Müslümanların ezici bir çoğunluk oluşturduğu Türkiye’de devlet için zararlı görmek, nasıl bir hükümet-i hikmettir?

Bu yasakları devletin olmazsa olmazı haline getirip yabancıları ülke içine davul zurna ile davet etmek, vatandaşı devlet düşmanı yabancıyı da vatandaş dostu yapmak… nasıl bir ileri görüşlülüktür ki, zararı Türkiye’ye faydası yabancılara oluyor? 

Can sıkıcı birçok konuyu sıralamaya gerek yok. Şu olanlara bakıyorum da, “Türklerin beş bin yıllık bir devlet geleneği var” denen böbürlenmenin bir efsane olduğunu düşünüyorum! 

Artık Türk devlet geleneği, burnunun önünü göremez hale geldi. Hiçbir sorunu rezil olmadan çözemiyor!

Çıldırmak üzereyim!

Çünkü bu ülkede yabancılar devreye girmeden bir sorun çözülemiyor. Bununla beraber kötü niyetliler de, sözün ve kalemin gücü yerine silah kullanmadan dertlerini anlatmak istemiyor.

Bu iki açmaz içinde sıkışmış durumdayız.

Bu sağırlık ve basiretsizlik bizleri yiyip bitirecek!

İnanın bitirecek!

——————————————————–

Kategori:2012

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir