İçeriğe geç

Taşralı dağ kuşu ya da Şahan Çoker’den Hüzün Entarisi

Şahan Çoker kimdir, bunu merak eden var mı?

Bir umut uğruna doğup büyüdüğü ocağını terk edip mektep kavgasına girmiş… Ders almış, ders vermiş… Daha çok çay sigara; daha az ekmek ve katıkla beslenmiş… Misyon üstlenmiş, yetmemiş misyonuna yük eklenmiş… Az dermanla uzun mu uzun yol yürümüş…

Anadolu’nun yanık, bir o kadar da kavruk insanı Şahan Çoker.

Hissetiklerini ve yaşadıklarını bizlere damıtmasını becerebilmiş son şiir kitabı Hüzün Entarisi’nde.

Uçurumun yanında adam

Adamın cebinde zaman

Bir kadına dokunur gibi

Şiirler söylüyor

Alfabenin tam ortasından

Belli ki, çok şeyi dert edinmiş. Yaşamın kıyısında dolanıp durmuş uzun süre. Şiirlerinde bunu görmek mümkün. O kadar ki, altından kalkamayacağı kadar büyük dertler edinmiş. Yorulduğu olmuş ama nerede ve ne zaman dinleneceğini de bilmiş!

Hep sorarlar birlikte büyüdük, o şair ben iş adamı oldum. Bu nasıl oldu, anlayamadım. İşte Şahan Çoker örneğinde görüldüğü gibi bu işin nasıl olduğunu ele veren mısralar:

Şimdi söyle alın yazım

Söyle kül dökmezim

Söyle ömür törpüm

Serçe yüreklim

Can yoldaşım

Kan sırdaşım

Gözünde gül saklım

Şair farkı bu olsa gerek. Yorulduğunda kiminle neyi konuşacağını bilir. Yanında olmasa da o hep sevgilisiyle beraberdir. Hiç olmadık zamanda sözü ve eylemi kesiverir, döner sevgili ile derin sohbetlere dalar. Çevresinde olup bitenlerden bir an için kopar ve bayağı da uzaklaşır. Çünkü sevgiliyle birlikte olma vakti gelmiş çatmıştır:

Belli ki sohbetin uzamasından yanadır ve bunu şöyle ifade eder;

Kaç kanat çırpımı bu gökyüzü

Hangi yağmur bizden daha mavi

Şehir meydanına İsa gibi

Gönlümüzden çakan kim bizi

Sohbet derinleşir ve İsa da sohbete konuk edilir. Bu sohbete sevgili bedenen mi yoksa şahs-i manevisiyle mi katılmıştır o da pek belli değildir. Dizelerden anladığımıza göre şair, eşref saatindedir ve sohbeti iyiden iyiye derinleştirerek tarihsel bir kimliğe bürünüvermiştir:

Biliyorlar ki adını Hüseyin’in yanına yazacaklar

Kerbela’da ona aşkı anlatacaklar

Sevgili Çoker büyük aşklara adanmış bir hayata talip olduğunu;

Büyük aşklar için büyük ayrılıklar, kitabında belki

Benim de adım geçecektir şimdi

Yüzyirmidörtbin şahidi var aşkın

Sırrına yalvarıyorum dizeleriyle açık eder. Elde arzuhal, kapıya dayanır ve parolayı fısıldar;

Lailaheillallah diye!

Bundan sonrası ancak bir şairin dayanabileceği bir haldir, ancak bir şairin katedebileceği bir yoldur! Bizden bu kadar der, duruveririz o ise yoluna devam eder… 

Bu dizelerde Çoker,  modern zamanların kentli ama gelenekçi bir ozanı olduğunu anlatmak ister, halden anlayana.  Bir metropolü mekan tutsa da yüreğindeki aşk biraz Fuzulî, biraz Şeyh Galip, ses ve soluk ve nota olarak da bir tutam Itri, birazcık Dede Efendi’dir. Ama kurtulamadığı bir alışkanlığı vardır. Bu da bütün şiirlerinde, önünde bir barikat gibi durmaktadır. Ona takılmadan bir şeyler söylemek ister. Uğraşır, başardım der ama bu her şiirinde kolay olmaz. Bu engel İsmet Özel ve Cahit Zarifoğlu şiiri ve poetikasıdır. Bu takıntılar Şahan Çoker’in başının tatlı belasıdır!

Bir metropolde yaşayıp da Yusuf’un kuyusuna düşmemek mümkün müdür? Bu kadar kıskançlığın ve çekememezliğin bir araya geldiği metropolde şairlere tuzak, onu yerin dibine batırmaya hazır bir kuyu her zaman vardır. Bazen bu da yetmez, şanssızsa şair, kuyudan kurtuldum derken birden kendini Nemrud’un mancınığında bulur. Artık atılmadık ateş kalmaz! Ateşlerde yakılır durur. Çoker’e kavruk dememizin nedeni de bundandır:

Birazdan ateşe atacaklar beni

İbrahim olmadığım kesin

Giy gel hüzün entarini, eteklerinde zemheri

Üşür eylüle nabzım ki

Nabzım bir serçe yüreği

Söylesinler anama

Desinler

Celladını seviyor bu serseri

Her insan aynı zamanda tarihsel ve sosyolojik bir olgudur da. Şairler de;

 Fukaralık kulağımızı çekince

 Bir plastik kova ile değiştiğinde

Anneannem dedemin eski gömleğini

Anlatılabilir yanı kalmamıştı gururun

Ve soru sormak yasaktı hayata

Onun için hiç sormadım

Gözlerin kaç mandal eder diye

 Berivan

Modern zamanların farkı da böylece ortaya çıkmaktadır. Bir kaş, bir göz, bir zülüf için Acem mülkünün feda edildiği günler, sevgiler ve de değerler, çok çok eskilerde kalmıştır. Artık sevgilinin gözlerinin üç-beş mandala değiştirildiği günlerdeyiz. Şair de zaten bunun habercisidir. Devir değil çağ değişmiştir, demektedir.

Çoker de zaten adı konmamış yeni zamanların şairi değil midir?

Şair zamanın tanığıdır. Yaşadıklarını ve gördüklerini, bir kısmını da uzaktan izlediği yaşam parçacıklarını unutmaz. Yeri geldiğinde Çoker bunları ince ince kıyar Berivan’a sunar. Dayanamaz bizlere açıklar:

Yüzüne yakışmıyor şimdi nefret

Yüzün ki yaralı düşler haritası

Akşam sol yanıma vuruyor

Kızılca kıyamet denizin ortası

Gel ve sapla tırnaklarını böğrüme

Kanımı denize epil epil akıt

Gel ey melek, aşkı yaz sağ yanımda

Sol yanım ağlar hep, hüzzam makamında

Şair Çoker, zamanının çoğunda çay ve sigara tüketirken belleğindeki haritada da insanlığın trajedyasını izler. Dizelerinde uzak yurtlara bir şeyler söylerken, bazen el sallar, çoğunlukla da ağıtlar yakar.

Sıkıldı mı, yoruldu mu, içinden kaçmak mı geldi sığınağı bellidir: Çay ve sigara, bir de sevgili.

Sıcak bir ekmeği böl ve uzat aşka

Yarın sabah bir çay demle mesela

Tenekelere sardunya dik benim için

Su koymayı unutma pencerene

Aç radyoyu, kuşlar gelir, su bahane

Bakkaldan çam kolonyası da al

Kokla, kokla

Gül gibi açılırsın

Çünkü sen bir gül masalısın

Hani dertlidir dediysek, bütün derdi yalnızca Berivan değildir; o daha çok sevda yüklü yüreğiyle derdiyle dertlendiği büyük haritalarda modern bir ozan, gelenekçi bir yürek, adam akıllı bir bilektir. Söylenir durur. Fırat, Dicle der. Gazze, Filistin. Bosna, Bağdat, Urumçi, Grozni gibi nice kanayan yaraya Konak Meydanı’ndan seslenir.

Şahan Çoker, Hüzün Entarisi şiirlerinde sık sık manşet atmaktan da geri durmaz:

Sırra kadem bastı Leyla

Şehirde kimsenin haberi yok

Eyvah…!

Eyvah ki Leyla gitti

Yollar yaptı yapacağını

Düşürdü serçe

Gözündeki kristal gülü

Sufi’nin çalacak neyi

Tarihin yazacak kalemi

Diriliğinin aşka seğirmesi bitti

Daha nice dizede onca manşet atar Leyla üç salkım ay ışığıydı şiirinde yaptığı gibi.

Şair çok güzel dizeler yazsa da gerçekte bin parçadır. Mutluluk sözlerde kalmıştır. Yine sığındığı dert yoldaşı çay ve sigaradır:

Kendini bakır renkli dağlara demlemiş

Şarabi bir denizi içip

Her akşam

Söylene, söylene

Evine bin parça dönen Adamı buldun

Ah! Benim iki şekerli demli çayım

Ah! Benim yürek tıpırtım

Biliyordun sen bu şehirde

Bütün trenler ayrılığa gider

Şair birçok cenge karışmıştır, şiirlerinden bunu anlamak mümkün. Sağlam bir bilektir, dediğim gibi. Azimlidir ve de kararlı. Ama her delikanlının olduğu gibi Çoker’in de zayıf bir yanı vardır ve şairliğini de büyük ölçüde buna borçludur:

Hey gidi deli adam

Kavgan yıkmadı

Davan usandırmadı da

Bir çift göz mü yıktı seni

Bir çift söz mü

Cehennemin ortasına

Eriyen bir gül bıraktı yapayalnız

Her şairin başına gelen Çoker’in de gelir ve

Davasını unutup kavgadan kaçana

Şefaat eder mi hüzün peygamberi der ve şefaatten başka da bir çıkış yolu bulamaz.

Elim yüzüm sen içinde dizesinin yer aldığı Hüzün Entarisi şiiri, ağır basmış kitaba ad olmuştur.

Sevgili Şahan Çoker Hüzün Entarisi dikmiş, okuyucunun karşısına onunla çıkmıştır. Hüzün Entarisi, tüm bedenini kaplayan hüzünlü şiirlerle desenlenmiş bir Şahan Çoker kreasyonudur. Bu kitabıyla da Çoker, meraklısına bir adım kadar da yaklaşmıştır. İsteyenin elini uzatsa ulaşabileceği bir uzaklıktadır.   

Yazıyı Çoker’in hepimize yol gösteren mısralarla bitirmek istiyorum:

Kaç ve o şarkıda dediği gibi

En iyisi bir şiir yaz

Şehre aksin düşmeden

Bahar bakışlarında üşümeden

Otur

Ve bir şiir yaz

Dudaklarını umuda bükmeden

Yüreğine sağlık Sevgili Şahan Çoker

——————————-

Kategori:2013

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir