İçeriğe geç

Tepkiler sürpriz mi?

Nüfusu genç ülkelerde özellikle Türkiye gibi seçmenin %65’inin yaşı 30’un altında ise bu ülkede demokrasinin çok daha farklı işleyeceğini bilmekte yarar var.

Bir başka nokta daha var ki, bu hepsinden daha önemli:

Demokrasi ve cumhuriyetin insanlık tarihinde birçok uygulaması yapılmış. Atatürk’ün Medeni Bilgiler kitabında dediği gibi “Biz şimdiye kadar demokrasinin ilk kez Yunan sitelerinde uygulandığını biliyorduk. Meğer demokrasi, bundan sekiz bin yıl önce de Ceziret’ül Arabiyyede uygulanıyormuş”.

Son 500 yıldır tartışılan ve uygulanmaya çalışılan demokrasi doğudakinden farklı bir şekilde “burjuva demokrasisi” olarak tarihe geçmiştir. Batı Avrupa cumhuriyet ve demokrasi uygulaması, tüm dünyaya örnek gösterildiği gibi bize de örnek oldu. Bu demokrasi, ancak toplum çatıştırılarak işletilebilmekte ve sermayenin öncülüğünde gelişebilmektedir.

Batı Avrupa demokrasilerinin vahşi ve acımasız günleri çok gerilerde kaldı. Osmanlı Devleti de 1876’dan beri burjuva cumhuriyet ve demokrasilerinden yararlanarak, devletin ve toplumun istikrarını da bozmadan yeni bir düzen kurmaya çalıştı.

Bizler anavatanı Türkiye olmayan bu rejimleri içselleştirmeye çalışırken, batıya göre çok daha az acı çektik. Hatta denebilir ki, bu rejimleri kurmaya çalışan batılı toplumlara göre az acı, çok fayda gördük.

Buna rağmen Türk demokrasi tarihinde ortaya çıkan bütün sorunlar, askeri darbe ve elit bürokrasi ile aşıldı. Halk, kullandığı oyun tam karşılığını alamadığı gibi hiçbir sokak eyleminden de kârlı çıkmadı. Sonunda darbelerden de el birliği ve oy birliği ile ama şiddete başvurmadan kurtulmayı bildi. 

***

Ak Parti ile başlayan süreç, batı demokrasi tarihinde de örneği olmayan bir durumdur. Nüfusun %99’unun İslam kültürünün üyesi olduğu bir ülkede, İslamcılıkla kimliklerini olgunlaştırmış insanların kurduğu “muhafazakar demokrat” bir parti, girdiği her seçimden birinci parti olarak çıkıyor. Her seçimde de oyunu artırıyor.

Batı demokrasi tecrübesinden yola çıkarak bu soruyu cevaplamak kolay değil!

Şimdi yazacaklarımı Sayın Erdoğan’a Başbakanlık Konutu’nda anlattığım şekliyle okuyucularımla paylaşmak istiyorum:

Ak Parti, seçim başarılarını Atatürk devrimlerine borçlu. Önce Lozan Antlaşması’nda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin asli unsurunu “Türk – Müslüman”, azınlığı da 12 devletin şehadetiyle “Gayrimüslim” olarak tanımladık. Hemen arkasından mübadele ve “benzeri” politikalarla Rumları, Ermenileri, Yahudileri Türkiye’den uzaklaştırdık. Azalan nüfusu artırmak için de Türkçe bilip bilmediklerine bakmadan ve Türk ırkından olup olmadıklarını sorgulamadan sadece Müslüman oldukları için Boşnakları, Pomakları, Arnavutları, Makedonları, Romanları… Türkiye’ye yerleştirdik. Bu da yetmedi, çocuk doğumlarını teşvik ettik. Atatürk’ün amacı Türkiye’yi Müslümanlaştırmaktı ama kendi haline bırakma gibi bir niyeti yoktu. O nedenle bir dizi “inkılap” yaptı. İnkılapların hiçbirini gayrimüslimler için yapmadı. Hepsi geleneksel, yeniliklerden uzak kalmış Müslüman halkı “modernleştirmek” için yaptı.

Müslüman halk yapılanları anlayabilecek ve sindirebilecek yeter birikime sahip olmadığı için inkılapları canı gönülden sahiplenemedi. İlk kuşak Müslüman çoğunluk 25 yıl “Neden ezanı Arapça okuyamıyoruz?”la ilgilendi.

Osmanlı toplumunda demokrasi, laiklik, liberalizm, anayasal düzen, hukukun üstünlüğü, sivil toplum, kadın ve işçi hakları… gibi batının yükselen değerlerini ilk kez tartışmaya açan ve savunan Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi… gibi İslamcılardır. Bu siyasal kültür İstanbul’da oluşmuştu ve kimsenin bu değerleri Anadolu kentlerine ve köy sakinlerine ulaştırmayı dert edinmedi. Ankara başkent yapılınca bu kültür İstanbul’da kaldı ve unutulmaya başlandı.

İslamcılar batının yükselen değerlerinden koptuğu için Türkiye’de siyaset, uzun yıllar elit bir azınlık tarafından kontrol edildi. Sonunda yaşananlardan ders çıkaranlar, özellikle 28 Şubat’ta demokrasiyi keşfettiğinde de ilk seçimde iktidar oldu.

Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen ve benzeri olmayan Ak Parti’nin “muhafazakar demokrasi” başarısının kaynağında Atatürk devrimleri var. 1925 Kasım’ında Tekke ve zaviye kanunu ile “Alevi-Bektaşi İslam” da yasadışı olunca, tüm alan 3 Mart 1924’ten beri Sünni, Maturidi ve Hanefi İslam’a bırakıldı.

Eğer Atatürk devrimlerinin 70 yıllık projeksiyonuna bakılabilirse ve buna bir de başörtüsü baskıları eklenirse “tunç kanunu” gereği Ak Parti’nin iktidar olması gerekir. Bu kaçınılmaz bir durumdur…”

Gördüğüm kadarıyla çoğu Ak Partili, neden iktidar olduğunun; muhalefetin de neden başarısız olduğunun farkında değil! 

Ortalık çok karışık, bu ortamda kimsenin yeni bilgilere ulaşması da çok zor.

Madem siyasal eğilimler böyle, yine de işin çoğu, sorumluluğun ağırlığını Ak Parti’nin üstlenmesi gerekiyor:

Ak Parti yaşananlardan ders çıkararak Temmuz – Ağustos aylarında tartışmaya açacağı demokratikleşme paketine, henüz meydanlara yansımayan talepleri de ekleyebilir. Paket kimseyi dışarıda bırakmayacak kadar kapsamlı olmalı. Konu demokrasi ise bütün partilerden aktif destek istenmeli ve kısa sürede özgürlük talepleri yasal güvence altına alınmalı.

Her ne kadar bazı çevreler bunu ülkeyi bölüyorlar veya sokakların zaferi veya şiddete boyun eğdi… şeklinde yorumlamaya çalışsalar da bu tepkiler umursanmamalı.

Önemli olan özgürlüklerin yasal güvence altına alınmasıdır; dedi kodular ise geçicidir.  

——————————————-

Kategori:2013

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir