İçeriğe geç

İslâmcı kadın “Çiçek” mi?

Müslümanların çözmekte zorlandığı birkaç önemli sorun var. Bunlardan biri, belki de en önemlisi “Kadının İslâm’daki yeri”dir. İslâm; nasıl bir kadın kimliği ortaya koymaktadır, bu kimlik dinamik midir yoksa yedinci yüzyılda tanımlandığı gibi midir? Kadın konusuna sıfırdan mı başlanmalıdır yoksa bu sorun modern zamanlarda çözülmüştür de yapılacak bir iş varsa o da bu modern çözümleri Müslümanların içselleştirmesi midir?

Modernizm kötü müdür?

Bir gelişme erkekler için kötü ise kadınlar için de kötü müdür?!…

Bu ve benzeri soruları tartışmak gerekir.

***

Müslüman kadın ne zamandan beri böyle, sorusuna gelince; 

-Hz. Peygamberin cenazesi kaldırılmadan başkanlık seçimi yapıldı. Mümtehine Suresi 12. ayette kadınlara tanınan Seçme ve Seçilme Hakkı seçim sırasında Hz. Ebu Bekir tarafından iptal edildi. Seçim sırasında “Kadınların da görüşünü alalım” dendiğinde, Ebu Bekir “Gerek Yok!” dedi, kimse de bunun üzerine gitmedi.

-Hz. Peygamber döneminde kadınlar savaşa gönüllü muharip veya hizmetli olarak katılabiliyordu.

-Hz. Peygamber döneminde kadınlar 5 vakit namazı mescitte erkeklerle birlikte kılabiliyordu.  

-Hz. Peygamberin 23 yılda kadın konusunda yaptığı daha nice yeniliklerin neredeyse tamamı, vefatından sonraki 30 yıllık süreçte farklı gerekçeler ileri sürülerek ortadan kaldırıldı. Kimse de buna tepki göstermedi.

-Kur’an’da “cem-i müzekker salim” kipi ile belirtilen ayetlerde hak ve sorumluluklar, erkek ve kadın için eşit olmasına rağmen Kur’an’ın verdiği haklar sosyolojik gerekçelerle sadece erkeklere göre yorumlandı!

Peygamber İslâm’ı, çok geçmeden önce Arap, sonra da Irak, İran ve Bizans sosyolojisine, Kur’an İslâm’ı ise siyasete ve hadis İslâm’ına yenik düştü!

Kadınların ilim tahsil etme imkânlarının ortadan kaldırıldığı dönemde, erkeklerin her konuda görüş beyan etmesi, ancak siyasilerin hoşgörüsüne bağlıydı.

Her şeye rağmen içtihat çağında alimlerin itinalı ve çağlara ışık tutan ilmi çalışmaları “metodik/usul” ilimleri sayesinde nesilden nesile bugünlere kadar gelebildi. Kur’an altı bin beş yüzden fazla ayetten oluşmasına rağmen ancak 550 ayetten, o da kısmen hüküm çıkarılabildi. Geri kalanına ise nesh, müteşabih veya tarihsel… denerek yaşamla bağları kesildi.

Zaman geçtikçe Kur’an’a olan ihtiyaç artmasına rağmen, sorunlar sahihliği tartışmalı olan hadislerle veya “kıyasa kıyas” yapılarak çözülmeye çalışıldı. 

İslâm tarihine kadın realitesi açısından bakıldığında karşımıza çıkan tablo yaklaşık olarak şöyledir:

1-Kur’an alimleri “erkek”ti. Kadınlara, bir engel yoktu ama üst düzey bilgi sahibi olmanın koşulları, kadınlara göre değildi. Çünkü ilim yıllar süren seyahatlerle elde edilebiliyordu. 

2-Hadis ilmi de ancak onlarca yıl süren seyahatlerde öğrenilebiliyordu. Bu nedenle hadis de ancak erkek ilmi olabildi.

3-Kur’an ve hadis ilimlerini öğrenemeyen ve ilim çevrelerine seyahat yapamayan kadınlar, doğal olarak “fıkıh” ve “kelam” ilimlerini de öğrenemediler.

4-Geriye geniş kitleleri derinden etkileyen… Bir görüşe göre de Müslümanın “ilimsizleşmesi”nin ikinci büyük nedeni olarak gösterilen “tasavvuf” kalmaktaydı. Bu alan da kadınlara kapalıydı; çünkü müritlerin/taliplerin halleriyle yakından ilgilenmeleri, geleneklere aykırıydı. Dolayısı ile tasavvuf da kadınsız gelişti.

5-Kur’an, hadis, fıkıh, kelam ve tasavvufun dışındaki mantık, felsefe, tarih, coğrafya, matematik ve fen bilimleri de erkek ilimleri olarak tarihteki yerlerini aldılar.

Eğer birileri sırf itiraz olsun diye Hz.Aişe, Rabiat’ul Adeviyye veya Ebü’l Leys es-Semerkandî’nin kızını hatırlatmak istiyorsa… Zahmet buyurmasın 19.yüzyılın ikinci yarısına kadar geçen süre yaklaşık 1200 yıldır ve söz konusu olan kadın sayısı da milyarlarcadır. İzin veriyorum bir kaç isim daha ekleyebilirler…

Bu neyi değiştirecek?

Ne yazık ki, durum bununla da sınırlı değil!

İslâm tarihinde ne ünlü bir komutan, ne ünlü bir tüccar, ne de ünlü bir kadın sanatçı yetişti!

Hür ve muhsen” bir kadının ses ve gösteri sanatlarını icra etmesi zaten mümkün değildi!

Ama hakkını yemeyelim, cariyeler arasında hem raks/dans eden hem de teğanni/şarkı okuyan öyle cariyeler vardı ki, dönemlerinin en ünlüleri ve en çok para kazananlarıydı!

Sorun sadece sahne sanatları olsaydı iş kolaydı. Çünkü tarihte hür ve muhsen olmasa da çok iyi cariye rakkaseler ve müteğanniyeler yetişmişti, diyebilirdik!

Sorun bu değilse, İslâm tarihinden modern zamanlara taşıyacağımız rol model bir kadın yoktu, demek zorundayız!

Ortaçağ’da olgunlaşmış “kadın kimliği” dünyanın her yerinde mi yoksa sadece Müslümanlar arasında mı böyleydi?

Hangisi daha iyiydi, bu ayrı bir konu. Ama Batı Avrupa’da başlayan, sonra tüm dünyaya yayılan modern yaşam tarzı, tüm inançları, gelenekleri ve töreleri temelinden sarstı. En sarsıcı etkiyi de kadın kimliği üzerinde yaptı.

Şimdilerde kadınlar daha mı mutlu?

Yoksa daha mı özgür?!

Konu özgürleşmek ise denebilir ki, Doğu’da ve Batı’da, modern zamanların kadınlara sunduğu imkanları reddedecek kadın yok gibidir?!

Bu gerçekler, başörtü ile gizlenemeyecek kadar açık ve göz ardı edilemeyecek kadar da gerçektir!

Modern projelere bu açıdan bakıldığında Kur’an’la uyanamamış Müslümanı, Batılılar uyandırmışsa bunun üzerinde düşünmek lazım!

Bugün yaşadıklarımız başımıza geleceklere bakıldığında henüz bir başlangıç sayılır!

Çünkü Müslümanın Müslümana acımadığı günlerdeyiz; bunu görmeyenler suçu hala Batılılarda aramakta çok ısrarlı!

İslâm; Batılı filozofların icadı olsaydı “Neden daha fazlasını bize anlatmadılar?!” der, şikayetlerimizi arzuhallerle bildirirdik!

Ancak, Kur’an kimseye bir şey anlatamıyor!

Çünkü inananlar eski kalıpları aşamıyor, inanmayanlar da “Kur’an bir şey anlatmıyor!” demeye devam ediyor.

***

Kategori:2016

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir