İçeriğe geç

Adalet ama nasıl?!

Adaletin nasıl geçekleşeceği tarihsel bir sorudur! Üzerinde anlaşabileceğimiz bir adalet tanımı bulunamasa da adaletin gerçekleşmesi imkansız da değildir.

Adaletin tecellisi için öncelikle devletin düzeninin buna uygun yapılanmış olması gerekir. Örneğin, devletin düzeni makroda;

-Çok partili,

-Çok dinli,

-Pazar ekonomisi,

-Alt gelir gruplarının desteklendiği,

-Yazılı veya sözlü olarak görüş açıklamanın suç olmadığı ve

-Bilimsel araştırmaların sigortalandığı laik, demokratik, liberal, akit serbestliğine dayalı bir düzen ise birbiriyle çelişmeyen ilkeler, adil bir düzenin kurulmasına hizmet edecektir.

Bu kavramlar üzerinde o kadar çalışma yapılmış ki, bir uzaylı bizleri tanımadan yazılanları okusa, dünyanın, sözü edilen cennet olduğuna inanası gelir! 

Gel gör ki, durum hiç de öyle değil.

Çünkü iktidarı ele geçiren sermaye veya siyasal erk, bütün kavramları çıkarını maksimize edecek ve egemenliğini pekiştirecek şekilde tahrif etmektedir. Bir devlet daha az, diğeri daha fazla olabilir ama tahrifat her devlette var! 

Bir de “Demokrasi kâfirliktir!” deyip söz konusu kavramların tamamını red edenler var ki, o memleketlerde insanlar adeta hilkat sürüsü gibi!

Bir devlet düzeni yurttaşlarına en geniş anlamda özgürlük tanırken dinlerden bir din, partilerden veya siyasal görüşlerden bir görüş seçme, istediği işi yapma, başarısız olduğunda da sosyal yardım alma, fikrini açıklama… haklarını tanımışsa bundan sonrası bireye kalmıştır.

Devletin düzeni; makroda adaleti tecelli ettirebilecek ilkelere göre kurulmuşsa, mikroda tecelli edecek adaleti de bireyler kendi aralarında yapacakları sözleşmelerle gerçekleştireceklerdir.

Kimsenin “Adalet istiyorum!” diye sağa sola sataşmasına gerek kalmayacak altyapıyı devletin düzeni sağlayacaktır. Sonrası ise yurttaşların bileceği bir iştir.

Şöyle ki;

1-Devlet; yukarıda değindiğimiz kavramlara dayalı olarak makroda adaleti sağlayacak kurumları inşa etmişse,

2-Hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü temel ilke ise,

2-Her yurttaş hukuk desteği alabildiği tam teşekküllü yeminli ve sigortalı bir hukuk bürosuna üye ise, 

3-Yurttaşlar arasında çıkan anlaşmazlıklar, irade ve rızaları ile yaptıkları sözleşmelere göre çözülecekse,

2-Hukuk desteği aidatı ve dava harcı yoksa,                            

3-Mahkeme heyeti, tarafların seçimi ile oluşuyorsa,

4-Kararı açıklayan başhakem de, tarafların seçtiği hakemlerce seçiliyorsa… verilecek kararların “adil” olabileceğini söyleyebiliriz.

İnsanlara inisiyatif tanıyan ve sorumluluk yükleyen bir devlet, adaletin tecellisi için her türlü çalışmayı yapmış, sonrasını adalet isteye yurttaşlara bırakmıştır.

Eğer bir devlet “Bu millet anlamaz!” deyip sabahlara kadar yapılan oylamalarla sayısı bilinmeyen yasalarla yönetiliyorsa…, yasaların bir sistematiği yoksa…, yaptığı bir işten dolayı ne zaman sürpriz bir vergi cezası ile karşılaşacağını bilemiyorsa…, çok doğal bir davranışın suç olduğunu polis kapıyı çaldığında öğreniyorsa… adalet hep özlenen, arzulanan ama ne olduğu bilinmeyen bir kavrama dönüşecektir.

***

Kategori:2016

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir