İçeriğe geç

Hayır diyebilen Türkiye!

Türk dış politikasının bir geleneği var ise bunu Batı ile inişli-çıkışlı ilişkilere borçlu. Modern zamanların yükselen devletleri Batılı, çökenleri ise genelde Asya ve Afrika, özelde ise Osmanlı’nın şahsında Müslüman devletlerdi.

Osmanlı 18. Yüzyıldan 20. Yüzyıla kadar olan süreyi giderilmesi zor kayıplarla geçir. Bu dönemde Batı ile ilişkileri kibirle reddeden Padişah ve devlet adamları çıktığı gibi ne istendiyse “Emredersiniz!” diyenler de oldu.

Ama hiçbiri kayıplara ve çöküşe engel olamadı.

Türkiye Cumhuriyeti Devletine gelindiğinde ise durum bayağı değişti: Batı ile savaşmayalı 95 yıl oldu. Bu barış, hakikaten Türk dış politikasının başarısıdır.

Türkiye Cumhuriyeti, Batı’nın bütün ittifakları içerisinde yer aldı.

Türkiye bunu nüfusu %99 Müslüman olan halkı adına yapabildi. Türkiye’nin Müslüman olması Batı’da bir rahatsızlık yaratmamış ise bu, monşerlerin Müslüman halk ile Batılı devletler arasında paratoner görevini başarıyla yürütmesi ile olabildi.

Türk halkının Batı teknolojisi ve mühendislik bilimleriyle tanışması, bunları alıp tüketmesi, satın alacak parası olmadığında Batılı finans kuruluşlarından 1 trilyon dolar kadar borçlanabilmesi… bunların hepsi, Batı ile sürdürülebilen ılımlı ve barışçıl politikalar ve işbirlikleri ile olabildi.

***

Eminim ki; başta Mustafa Kemal Atatürk, İnönü, Bayar, Menderes, Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş, Özal… bu liderlerin hepsi, Batı’ya karşı “Hayır!” demeyi defalarca akıllarından geçirdiler…

Rahatsızlık konuları, şahsî çıkarları ve kişisel onurları olsaydı kimsenin kuşkusu olmasın, bu tepkiyi gösterebilecek yeterli cesaretleri vardı; bunu da yaparlardı.

Ama yapmadılar.

Çünkü kendi gururlarını öne çıkararak millete zarar vermediler. 

Demirel 6 defa iktidarı bırakırken bunların her biri “Evet!” demektense Batı’ya gösterilen birer “Hayır!” tepkileriydi.

Erbakan’ın 28 Şubat operasyonu ile iktidardan uzaklaştırılması Batı’ya gösterilen “Hayır!”ın bir bedeliydi. 

Ecevit 2000’de Kuzey Irak’ta kurulmak istenen Kürt Devleti’ne “Hayır!” dediği için erken seçime razı edildi. En yakınlarının akıldışı ihanetini lütfen bir hatırlayalım.

Unutmuş gibiyiz…

Ak Parti’nin nasıl bir vizyonla kurulacağı, Erbakan’ın liderliğini yaptığı Refah ve Fazilet partileri kapatıldığı günlerde netleşmişti.

Ak Parti’nin lider kadrosunun, Erbakan’ın ve Ecevit’in “Hayır!” dedikleri konulara “Evet!” olduktan sonra siyasete ve iktidara giden yola çıkabilmişlerdi. 

***

Geldiğimiz noktada görülen manzara şudur:

-Türkiye istese de monşerlerin yürüttüğü dış politikaya dönemiyor.

-Türkiye monşerler olmadan geleneksel dış politikayı da yürütemiyor.

-Ak Parti; dış politikada en tehlikeli tepkinin “masaya yumruk vurmak”, “masayı devirmek”, “masadan kalkmak”, “restleşmek”… olduğunu öğrendiğinde Cibuti’den başka dostunun kalmadığını geç anladı!

-Osmanlı’dan beri Türkiye’nin iman ve ibadet hariç, her konuda Batılı olma çabası, nasıl oldu bilinmez, berhava edildi. Batılılaşma vizyonumuz avuçlarımızın arasından cıva gibi akıp gitti.

-ABD Çağının en kârlı iki devletinden bir olduğumuz her yönüyle, açık ve seçik iken, ilişkileri bozmak için elden ne geliyorsa onu yapmaya çalışmak anlaşılır gibi değil.

-Önümüzde tek yol gösterici ABD ve Batı’nın rezil uşakları Arap Emirliklerinden başka bir model kalmadı. Ekonomisi, yönetimi ve üniversiteleri bilimsel ve şeffaf olmayan… Ürettikleri bir teknolojileri dahi olmayan emirliklerin asla güvenilemeyecek dostluklarına nasıl muhtaç olduk aklım almıyor.

***

Eskilerde “Hayır diyen Türkiye” kitabı yazanlar vardı. Bu işlerden anlayanlar çok iyi bilirlerdi ki, bu sloganları atanlar içimizdeki en bayağı batı uşaklarıydı.

Hayatının hiçbir döneminde Batı’ya “Hayır!” diyemeyenler, kahramanlığı mahallenin erçel oğlanına yaptırmaya çalışıyorlardı!

Sanıyorum onu da başardılar…  

——————————————

Kategori:2017

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir