İçeriğe geç

Uyuyamıyorum!

Gündüz ne yaparsam yapayım, uykudan korkulu rüyalarla ter içinde uyanıyorum. Hiçbir şey düşünmediğim günlerin gecesinde de durum aynı, uyuyamıyorum. Kimseye anlatamıyorum bu durumu. Beni anlıyormuş gibi yapan bir doktorum vardı, onu da kovdum.

Uyku saatimi değiştirmeye karar verdim. Çalışma odamın bir köşesine kanepe aldırdım, öğlen uykularına yatacağım.

Arabî ve Kunta Kinte kardeşlerin siestadan çalışmaya vakit bulamadıklarını duymuştum. O kadar olmasa da ben de öğlen uykusu alacağım.

Bi sorun var, öğlen uykusu bizde töre değil.

Bizim ulema “gündüz uykusu gaflettendir” diye bir söz uydurmuş. Bunun cezasını ben çekiyorum.

Kendime göre bir muhitim, bir de karizmam var.

Dünyanın her tarafından gelen dostlarım ve hayranlarım var.

Onları gelişi güzel kıyafetler içerisinde karşılayamam.

Öyle yapmalıyım ki, çaktırmadan uyuyup hiçbir şey olmamış gibi uyanabilmeliyim.

Şu kıldan tüyden, babasının oğlu düşmanlarım var ya, bunlara bir de eli maşalı eklendi. Dile düşmekten çok korkuyorum.

Onlar beni çok çalışıyor, az uyuyor biliyorlar ya, öyle bilmeye devam etsinler.

***

Kanepede uyuyordum ki bir gürültü ile uyandım. Çaktırmadan uyanacaktım ama yerimden bi fırlamışım ki o kadar olur.

Günlerdir gözüne uyku girmeyen ben, pantolon ceket çaktırmadan uyurken gürültüyle uyandırmak kimin ne haddine demeye zaman kalmadan, içeri giren adamım, berbat Türkçesiyle Tramp’ın telefonda olduğunu söyleyince birden toparlandım!

… … …

Konuşmayı yapalı bir saat oldu. Ama ne konuştuk, hatırlamıyorum. Adamlarım konuşmanın kısa bir özetini getirdiler. Bir ara okurum dedim, masama koydum.

*** 

Yarı uykulu yarı uyanık, uzanmışım. Geniş kanatlı kuşların uçuşunu izliyorum, çok güzel uçuyorlar. Ofisimde miyim tatilde mi, o da belli değil. Hep havaya baktığımdan etrafım ne kadar yeşil, onun farkında değilim…

Derken bir gürültü oldu, kapı kırılıyor sandım…

Ne olduğunu anlamadan “Yoldaş Putin arıyor efendim” dediler. 

Sağ olsun kara gün dostu, en azından öyle görünüyor. Rusçam olmasa da onun ses tonu beni rahatlatıyor.

Bu sese ihtiyacım var!

Ne konuştuğumuzu merak ediyorsanız inanın hatırlamıyorum. Doğrusu bu görüşmeler aynen şöyle oluyor:

Telefonda o ülkenin dilini bilen adamlarım konuşuyor. Onlar karşılıklı İngilizce, Rusça, Arapça, Fransızca… adamına göre konuşuyorlar. Ben yarı uykulu yarı yorgun konuşmaları anlamasam da dinliyorum.

Arada bir konuşmam gerekiyorsa;

“Bizde yalan olmaz!”

“Sözümüz senettir!”

“Olsa, memleket senin!”

“Eyvallah Mösyö!”

“Elhamdülillah!”

“Maşallah!”

“Bil mukabele!”… diyorum, adamlarım muhatabımın anlayacağı dile münasip çeviriyi yapıyorlar.

Konuşmanın bir nüshasını masama koyun, uygun zamanda okurum, diyorum fakat okumaya zaman bulamıyorum.

***

Duyduğuma göre benim için sözünde durmayan adam diyorlarmış. Adamlarımın benim adıma neler konuştuklarını, hangi sözleri verdiklerini bilsem eyvallah der elden geleni yaparım.

Arada bir gönüllerini almak için yurt dışı geziler yapıyorum. Protokolden geçtikten sonra hoş-beş derken kâseler içinde sıcak çorba ikramları yapılıyor.

Akabinde güle güle oluyoruz!

Kanaatim odur ki, bozulan ilişkiler böyle düzeliyor! 

Okuyucularıma bir sır daha vermek istiyorum:

Çorba işi o kadar abartıldı ki, her ülkede sarımsaklı kelle paça, protokolün olmazsa olmazı oldu. 

Kelle paça işin içine girdiğinden beri de hiçbir görüşme yirmi dakikayı geçmedi.

———————————-

Kategori:2017

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir