İçeriğe geç

Doğu Perinçek (17 Haziran 1942 – )

Baştan belirteyim; bu yazıyı hangi nedenlerden dolayı Doğu Perinçek’e

            1-Büyük Elçilik Unvanı,

            2-Devlet Üstün Hizmet Madalyası ve

            3-TBMM Onur Ödülü verilmesi gerektiğini anlatmak için kaleme aldım.

Ayrıca yıllardır yürüttüğü yayıncılık faaliyetleri arasında henüz örneği olmayan ve daha uzun süre olacağı mümkün görülmeyen 30 Ciltlik Atatürk Ansiklopedisi ile mükemmel bir eser olan tek ciltlik “Kara Atina”dan 500 takım kitabın, Kültür Bakanlığı tarafından satın alınıp üniversite ve devlet kütüphanelerine gönderilmesinin gereğini anlatacağım.

 ***

1950’de demokrasiye mecburen, o da muvazaalı geçen badem bıyıklı devlet ricali, iktidar ve muhalefeti ile yeni dünyanın anlayabileceği türden bir siyaset güdemiyordu. ABD, 1945’in zafer sarhoşluğu içinde İngiltere’yi de fazla ciddiye almadan kendince Ortadoğu’da bir dizi yanlış karar aldı. Bir karar da Türkiye için aldı. Sivil siyasi çözüm yerine; tercihi NATO’da eğittiği küçük bir askeri gruptan yana yaptı.  

1954’te başlayan sancılı süreç 27 Mayıs 1960’ta askeri darbeyle son buldu. 1961 yılında yürürlüğe giren yeni anayasa, Türkiye’nin alışık olmadığı geniş özgürlükler tanıyordu. 1950-60 arasında içten içe olgunlaşan sol hareketler, 1961’den sonra bundan en çok yararlanan siyaset oldu.

Doğu Perinçek, bu dönemde patlama yapan sol siyaseti zararsız hale getirmeye çalışan önemli bir misyon üstlendi. Devletin “korkulu rüyası” sol hareketleri, silahlı mücadelenin dışında tutmaya çalışarak hem solcu gençlere hem de devlete önemli hizmetleri oldu! 

Perinçek; genç yaşında (1965-1971) Türkiye İşçi Partisi’ni önce etkisizleştirdi, sonra da kapatılmasını hızlandırdı. Deniz Gezmiş, Harun Karadeniz, Mahir Çayan, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan… gibi silahlı mücadele yanlısı solcu gençleri, önce silahsız mücadeleye ikna etmeye çalıştı. Başaramayacağını anlayınca da Dev-Genç’i en güçlü döneminde ikiye, sonra üçe… bölünmesinin yolunu açtı.

Genç yaşında aşık attığı adamlar Mihri Belli, Sadun Aren, Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu… gibi önemli kişilerdi. 

Devletin “komünizm tehlikesi”nden dolayı soğuk terler döktüğü günlerde, Doğu Perinçek, az sayıdaki stratejik düşünen arkadaşıyla önemli işler yapıyordu. Hatırı sayılır Almancası, siyasi partilerin yapısını inceleyen doktora tezi… iyi bir kitap okuru ve kolay yazan biri olması… mütevazi ve gösterişten uzak yaşamı… asla yorulmayan ve tükenmeyen enerjisi… seçimlere kendi partisi ile girmesi… her seçime tek başına iktidar sloganı ile yurt gezilerine çıkması… her koşulda “Olmaz!”a talip oluşu… kamuoyunun sürekli dikkatini çekti.

1973-1980 yıllarında Milli Demokratik Devrim görüşünü savunurken, yeni yeni yeşermeye başlayan İslâmcılarla da “Büyük Devrimci Hz. Muhammed!” ve “Milli Şair M.Akif” üzerinden temaslar kurmaya çalıştı! Belli ki, İslâm ve dinler konusundaki bilgisi Dr.Hikmet A.Kıvılcımlı’nın çok gerisindeydi.

Türk basınında Abdi İpekçi ekolünü herkes bilir. Ama Perinçek’in tek kişilik bir üniversite olduğu ise hep göz ardı edilir! Perinçek, tedrise aldığı gençlere hiçbir lüks gelecek vaat etmez. Mütevazi bir program uygulayarak çok önemli kişiler de yetiştirmiştir.

Rahle-i tedrisinden geçenlerin Perinçek’ten ayrıldıktan sonra “Lüküs Hayat” yaşadıkları ise ayrı bir konu. Ama O; 20 yılını doldurmuş Ford marka arabasına binmeye ve rahat bir yaşamdan oldukça uzak günler geçirmeye devam etti. 

Perinçek’in ilginç yaşamından birbiriyle çelişen sonuçlar çıkarmak da mümkündür:

Bir kısım solcuya göre Perinçek, solu bölen ve satan “ajan”dır. Perinçek’i hain ilan edenler, “Silahlı mücadele” ile devrim yapacaklarına inanmış kişilerdir. Bu görüşün gelişmesini belli ölçüde engellediği için Perinçek hain ilan edilmiştir!

Yoldaşları Perinçek’i “Ajan!” olmakla suçlarken, devlet de “Komünist!” olmakla suçlamış ve yaklaşık 20 yıl hapis yatmıştır.

Görüldüğü kadarıyla Perinçek ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranmış! Muhammedilerin ise “Görmedim, duymadım, bilmiyorum!”u oynadığı Türkiye’de Perinçek’in 73 yaşına gelmesi kolay olmamıştır.

Perinçek’in 12 Mart’ta Emniyet’teki sorgu tutanaklarını okudum. Bu metinlerden yola çıkılarak Perinçek’in hem ajan hem de komünist olması bana şaşırtıcı gelmedi!

Aftan yararlanıp çıktıktan sonra da silahlı mücadeleden uzak Milli Demokratik Devrim tezini savunmaya devam etti. Türkiye İşçi Köylü Partisi’ni kurdu ve genel başkanlığını üstlendi.

Aynı dönemde Aydınlık Gazetesi’nde attığı manşetler ve başyazıları ile birçok kişiyi hedef gösterdiği şeklindeki suçlamalara maruz kaldı.

Perinçek’in oldukça yoğun yaşamını bir makaleye sığdırmak kolay olmayacak:

O; gün gelmiş, Kitab-ı Mukaddes’i ücretsiz dağıtmış!

Gün gelmiş, misyonerleri takibata almıştır!

Bir bakmışsın Kürt hareketini üstlenmek istemiş!

Bir bakmışsın, APO’yu Bekaa’da ziyaret etmiş, onu ABD’siz bir siyasete ikna etmeye çalışmıştır!

Seçimde bir milletvekili çıkarabilecek oyu alamamış olsa da Öcalan’ın 4 milletvekili karşılığında seçim ittifakı teklifini ise reddetmiştir. 

Gün gelmiş Atatürk’ü ve devrimlerini faşistlikle suçlamış!

Hiç olmadık zamanda ise Türkiye’yi “Ordu Göreve!” ve “Devrim kanunları uygulanacak!” afişleriyle donatmış!

ABD karşıtı analizleri, tahammül sınırlarını zorlayacak boyutlara vardırdığında da, Alman ajanlığı ile suçlanmıştır!

Sonuç olarak;

Doğu Perinçek, ne yapmışsa Türkiye Cumhuriyeti için yapmıştır. Son Ermeni girişimi de bu amaca yöneliktir:

1950’de başlayan 1965’de Uruguay parlamentosuna taşınan… 1973-1980’li yıllarda ASALA terörüne dönüşen Ermeni Sorunu… geçen haftaya kadar Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne büyük dış politika sorunuydu … Türkiye’nin bu sorunu, Doğu Perinçek’in kişisel girişimiyle Avrupa İnsan Halkları Mahkemesi’nde ağır bir darbe yedi!

İnanılır gibi değil!

Nice zamandır, altından kalkılamayan sorun, Doğu Perinçek’in kişisel çabası ile hukuk zaferine dönüşebildi! Hem de en sağlam zafere!

Yazıklar olsun dış politika ciddiyetimize!

Yazıklar olsun vatan kaygımıza!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yazımın girişinde belirttiğim unvanları Doğu Perinçek’e vermek zorundadır. Ödüllerin verilmesi; devlete yapılan hizmetlerin karşılıksız kalmayacağı anlamına gelecektir ki, ülkesini seven herkese ülkeye hizmet konusunda cesaretlendirecektir.

Perinçek’in başarısını görmemezlikten gelmek ise başka bir faciaya kapı aralayacaktır ki, o da Ermeni lobisinin işine yarayacaktır!

Vatan hainlerinin işini kolaylaştıracaktır!

Türkiye lehine kazanılan hukuk zaferi kısa sürede değersizleşecektir.

Size daha kötüsünü de hatırlatmak isterim ki, bu başarı karşılıksız bırakılacak olursa, bundan böyle kimse Türkiye’nin ulusal sorunlarının hiçbirini “ciddi”ye almayacaktır.

Eğer Perinçek’in çabası karşılıksız kalacaksa, bu şu anlama da gelecektir: Aslında Türkiye’nin Ermeni sorunu diye bir meselesi yoktu. Bu konu iç politikada vatandaşı yönlendirmek için abartıldı!…

Sıkı durun, konuyu kapatmadan son endişemizi de dile getirmiş olalım:

Beyler, yoksa PKK sorunu da Ermeni Sorunu kadar mı ciddi?!!!

PKK sorununun, bir girişimcinin özel çabası ile çözülemeyeceğini artık kim söyleyebilir?!!!

—————————-

Kategori:2015

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir