İçeriğe geç

Âlem sarhoş da; biz mi uyanığız sevgili Armağan?!

Sevgili Mustafa Armağan!

Beni hatırlamazsınız; farklı düşüncelere sahip olsak da ben de sizin gibi bir İslâmcıyım! MTTB, MSP Gençlik Kolları, Milli Görüşçü, Adil Düzen teorisyeni, MGV İzmir İl kurucu bşk., RP İl Bşk. Yrd, Ak Parti İzmir Milletvekili… adayı, tuhaf düşüncelerin adama, ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilmiş modern bir Müslümanım.

Bugün yazdıklarım yıllardan beri savunduğum fikirlerdir. Bunun konjoktürel bir açıklaması da yoktur. İtilmiş kakılmış halim bunun ispatıdır.

İlkokula başlamadan Kur’an’ı hatim ettim ve Mızraklı İlmihali Osmanlıca olarak okudum! İmam Hatip ve İlahiyat tahsil ettim. Bu tedrisattan geçmeyen nice Müminin, İslâmiyet konusunda daha iyi olduğunu görünce İslâmî ilimlere ara vermeden Kamu Yönetimi-Kent Yönetimi Politikası okudum. Hızımı alamadım Öğrenme Pedagojisi okudum. Yıllarca ekonomi ve usul ilimleri alanında özel dersler aldım. Bunlar da kesmeyince 15 yıl boyunca “İnsanlık Tarihi ve Medeniyetler Tarihi” okudum ve yazdım. Cehaletin tahammül edilemez günlerinde de, II.Abdülhamid  ile Mustafa Kemal dönemini araştırdım!

Gördüğünüz gibi ömrünü boş işlerle uğraşarak geçirmiş biriyim! Bu çalışmaları yaparken, üç-beş dostun manevi desteği dışında gördüğüm tepkiler ise düşman başına! Ne kâfirliğim kaldı ne de zındıklığım!

İzninizle başladığım mektubumu bitirmek istiyorum:

6-Mustafa Kemal’in fıkhî nikahla evlenmesi ve bid’i nikahla boşanması, boşanma hükmünü Rifat Börekçi’ye yazdırması, O’nun İslâm düşmanı olmasıyla açıklanabilir mi?!

7-1926’da çıkarılan TCK’nin 159’da yer alan “Türklüğü/İslâm Dinini tahkir”in suç sayıldığını ve binlerce Yahudi ve Hıristiyan’ın mahkûm edildiği bilinmektedir. Türklüğün “ırk” anlamına gelişi ise 1990’ın ilk yıllarına rastlar! 

8-Mustafa Kemal istemeseydi Mehmet Akif gibi bir İslâmcı şair, yeni devletin marşını yazamaz; yazsa da dikkate alınmazdı! İslâmcı düşüncelerle yazılmış bir şiirin, T.C.’nin marşı olması basit bir karar olmasa gerek!

9-Meclis kararıyla Kur’an-ı Kerim; Türkçeye çevrilmiştir. Çeviri görevi de Mehmet Akif’e verilmiştir.

10-Kur’an-ı Kerim’in tefsiri görevi de yine Meclis kararı ile Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a verilmiştir. Eğer; Akif ve Elmalılı, bu işlerden anlamazdı ve niyetleri de kötüydü diyorsanız, cevap vermeyeceğim! Yeter ki siz şunu açıklayın; Mustafa Kemal Paşa neden bu konuları Meclis’e taşıdı? Bu işler sessiz sedasız da yapılabilirdi.

11-Meclis’te Sahih-i Buhari’nin tercümesi ve açıklanması kararı da alındı. Bu görev Babanzade Ahmed Naim ve Kamil Miras’a verildi. Mustafa Kemal Paşa’nın milletvekili yaptığı daha nice İslâmcının İslâmî ilimlere vukufiyetine bugün neden bir milletvekili ulaşamadı?!

12-Mustafa Kemal Paşa, önce fetva ile sonra da yasayla hutbenin ve ezanın okunuşunu Türkçe yaptı. Fakat Rifat Börekçi’den fetva alamadığı için namazda Kur’an’ın Türkçe okunması görüşünde ısrar etmedi!

Paşa hazretleri; Rifat Börekçi kadar güçlü değildi binaenaleyh onun fetvalarına boyun eğmek zorunda mı kaldı?!

Paşa hazretlerinin astığı astık, kestiği kestikti, sözü kanundu demiyorsanız geriye bir ihtimal kalıyor sevgili kardeşim; Paşa hazretlerinin de bunları yapacak kadar imanı vardı!…

Asıl konumuzdan fazla uzaklaşmadan biz yeniden; alfabe ve dil konusuna dönelim:

1-Batı Uygarlığı, dinin dışında her konuda mukayese kabul etmez bir gelişme göstermişti. Osmanlı bu gelişmelerin çok gerisinde kalmıştı. Açığı kapatmak için; Osmanlı mülkünde Latin hurufatıyla eğitim veren on binlerce İngiliz, ABD, Fransız, İtalyan, Alman… okulunun faaliyetine izin vermişti. Medreselerde ise 1912’ye kadar, hiçbir reform yapılmamıştı.

Osmanlı Devleti, yeni döneme ayak uydurmak için binlerce modern ilkokul, ortaokul ve lise açmıştı. Modern ortaokulların ve liselerin tamamında yabancı dil, Latin hurufatıyla okutuluyordu. Osmanlı devletinde çıkan gazete ve dergilerin çoğu da Latin alfabesiyle ve yabancı dilde yayım yapıyordu.

Müslümanlar ile Batı aradaki mesafe kapanacak gibi değildi!

Resmi yazışmalarda; Osmanlıca kullanılıyordu; yabancı dil bilmeyen ise adam değildi!

Bir kelimenin en az on farklı şekilde kullanılabilmesi karşısında Osmanlıca ile Batı karşısında rekabet etmek mümkün değildi!

Demem o ki, Latin hurufatı Osmanlı Devleti’nin icraatıydı. Cumhuriyet’in harf inkılabı ise sadece “Arap alfabesi ile Türkçenin yazılmasının müfredattan ve basından çıkarılması”ndan ibaretti! 

Latin hurufatının abartılı savunusu ve karşı duruşu, ancak Müslüman tarihçilerin ahmaklığı ile açıklanabilirdi!

***

Osmanlıca; yalnızca mezar taşı okumak için gerekli ise buna söyleyecek bir sözüm yok!

Osmanlıca okunamadığı için şu şu elzem bilgiler kayboldu deniyorsa ona da eyvallah!

Fakat size sorarım;

1-130 bin Diyanet personeli, bir milyona yaklaşan İlahiyat Fakültesi mezunu ve akademisyen, on binlerce Kur’an Kursu mezunu, milyonu çoktan geçen İmam Hatip mezununun… okumak istemediği mezar taşlarını ve Osmanlıca metinleri kimlere okutmak istiyorsunuz?

2-Milletin nice zorluklarla ödediği vergileri sorumsuzca ve şuursuzca harcayan milyonlarca profesyonel Müslüman, Osmanlıca okumak istemiyorsa siz kime, hangi hakla ve ne amaçla okutmayı arzuluyorsunuz?

3-Yurt dışında falan ve de filan üniversitelerden aldıkları uyduruk diplomalarla yurt içinde garip ve gurebaya posta koyanlara bir çift sözünüz olacak mı?

4-Son zamanlarda Müslümanlar arasında “Benim bebe salak değil!” der gibi “Harvard Ünv” diplomasıyla kibirlenmesi de neyin eseri?!

5-Milyonu aşkın profesyonel Müslüman, merak buyurmuş da hangi mezar taşını okuyamamış?!

6-Küffar baş döndürücü bir hızla yüksek matematik, fen bilimleri ve teknolojide ilerlerken sizler yoksul köylünün çocuklarına hangi ilimleri okutmayı düşünüyorsunuz? Bu çocukların öğrendikleri Osmanlıca ile gelecekte ne olmalarını ve neyi başarmalarını istiyorsunuz?

Vizyonunuz nedir? 

7-Bu kadar din personeli sadece maaş alıp günde beş vakit “namaz kılmanın” dışında ömürlerini boşa harcarken bu sorumsuz insanlara da, bir çift sözünüz olacak mı?

8-Hiçbir başarısı olmayan din görevlilerinin amaç ve görevinin bu çağda insanları dinden soğutmak olduğunu düşünüyor musunuz?!

Sayın Armağan!

İlim dili Arapça ve Latincedir. Amaç ilim yapmak ise Arapça ve Latincenin türevi sayılabilecek İngilizce, Almanca ve Fransızcayı da bilmek gerekir. Yüksek matematik ve fen bilimleri de olmazsa olmazlardandır.

Osmanlılar, Batı bilimleri ile tanışınca terimleri Osmanlıcaya çevirmeye çalıştılar. Bu konuda önemli mesafeler de aldılar. Bilim, dar çevrenin etkinliği olacak ise bunu halkın konuşma diline indirgemeye gerek yoktur!

Yeni ilimler o kadar hızlı gelişiyordu ki, Osmanlı Devleti sürekli Batı’ya öğrenci gönderiyordu. Osmanlı yıkıldığında görüldü ki, bunlar ancak birer güzel başlangıç olabilirdi. Eğer peygamberin söylediği ve Batı’da uygulandığı gibi “okur-yazarlık ve ilim, kadın-erkek herkes için ölünceye kadar gerekli” ise ilim dilini olabildiğince halka yaklaştırmak gerekiyordu.

Bu konuda akıl almaz çalışmalar yapıldı. 1930’lu yıllarda, Osmanlıca yazılmış Türkçe kitaplar tek tek tarandı… Köylere ve mezralara kadar her yerde konuşulan kelimeler ve deyimler tek tek kayıtlara alınmaya çalışıldı. Eğer Mustafa Kemal Paşa’nın gavurluk gibi bir niyeti olsaydı Müslüman halkın yüzyıllardan beri kullandığı kelimeleri ve deyimleri neden kayıt altına almaya çalışsın ki?

Sizin dediğiniz doğru olsaydı; Paşa hazretleri bu kitapların hepsini, gün yüzüne çıkarmaz; sessiz sedasız yaktırırdı!

Bununla birlikte; Paşa’nın dil çalışmalarında aşırıya kaçtığını da belirtmek gerekir. Türkiye Türkçesinde kullanılmayan kelimeleri de Türkçe diye halkın diline yerleştirmeye çalışması; yanıldığını görünce de fazla aşırıya kaçtığını itiraf ederek geri adım atması, gavurluk olmasa gerek!…

Bu kadar açıklamanın sizi tatmin etmeyeceğini düşünüyorum. Geçmişte yazdıklarınızdan vazgeçecek değilsiniz! Eskisi gibi konuşmaya ve yazmaya devam edebilirsiniz, bunun seçimi sizin!

Paşa hazretleri bile yanlış yaptığını anladığında vazgeçip yanlıştan dönebiliyordu; siz vazgeçmeseniz de olur!

Selam ve sevgilerimle…

———————

Kategori:2016

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir