İçeriğe geç

Gezi, göz, arpacık… Ortalık toz duman!

Madem Türkiye’nin nüfusu çok genç, o zaman her konuya bu gözle bakmak gerekir.  Demokrasinin gençleşmesine duyulan ihtiyaç da bundan olmalı.

Gençler sürekli aynı vitrini izlemekten sıkılabilirler. Aynı mekanları kullanmaktan, aynı kişileri seçmekten ve dinlemekten bıkabilirler!

Tevrat’ta ve Kuran’da anlatıldığı gibi “her gün pirzola ve helva da verilse” buna itiraz edebilirler. Sırf değişiklik olsun diye “Soğan, sarımsak…” isteyebilirler. Hatta bunun için isyan bile çıkarabilirler!

Bu noktada Japon demokrasisi bize yol gösterebilir. Liberal Demokrat Parti, her 10 yılda bir kadrolarını yeniliyor. Japonya’da 12 TV kanalında çok az haber bülteni var ve siyasi haberlere ayrılan süre de oldukça az. Ana haber bültenlerinde çok önemli bir haber yoksa başbakanın görünme süresi bir dakikayı geçmiyor. Bakanları veya ana muhalefeti görmek daha zor. Buna rağmen politikacılar hızla yıpranıyor. Japonya’nın gelişmişlik düzeyini de dikkate aldığımızda, politikacı başarılı da olsa parti vitrini değişiyor.

Madem rejim demokrasi ve serbest irade ve rızaya dayalı bir siyaset isteniyor, buna dikkat etmekte yarar var.

İngiltere’de 2, Türkiye’de 26 haber kanalı var! Bu kadar haber kanalı, yayınlarının büyük çoğunluğunu iktidar partisi ve muhalefet partilerinin günlük sığ tartışmalarına ayırıyorlar. Bu ülkede “başı örtmek” veya “anadilini konuşmak” 30 yıl boyunca şu kadar kanalda sabahlara kadar tartışılıyorsa ve yazılı basın da aynı gündemi izliyorsa ve bir arpa boyu da yol alınamıyorsa behemehal bu soruna eğilmek gerekir.

Ak Parti kurulurken tüzüğe bir madde itina ile yerleştirildi: Kimse iki dönemden fazla seçilemeyecek! 

Kuruluş aşamasında tüzük henüz kesinleşmemişti. Rica üzerine taslak metnini inceledim ve tartışılacağı toplantıya katıldım! İzmir’deki bu toplantıya akademisyenler de dahil 15 kişi davetliydi. Oturum başladı, bir de ne göreyim, tüzüğü benden başka kimse okumamış! Hatta oturuma başkanlık yapan da okumamış!

Durum böyle olunca ben konuştum, diğerleri dinledi! Tüzük ve programa ilişkin görüşlerimi bir bir anlattım. Değindiğim konulardan biri de “2 dönemle sınırlı seçilme hakkı”ydı. Bu maddenin Türkiye’de işletilemeyeceğini söyledim. İnsanlar ölünceye kadar siyaset yapmakta sakınca görmüyor. Bizde böyle bir kültür var, yanlış da olsa! 2 dönem sayılı gündür, gelip geçer, sonunda parti içinde anlamsız sıkıntılar yaşanır, dedim…

Bana soruyorsanız ABD’de birçok genç başkan 4+4’ten sonra başarılı da olsa aktif siyaseti bırakıyor! Biz buna hazır mıyız, dediğimde, “Onu o gün konuşuruz!” yanıtını aldım ve ben şahsen tatmin oldum!

2 Dönem doldu, kongrede süre 3 döneme yükseltildi. Kesintisiz 1991’den beri seçilenler de “Öncekiler sayılmasın 3 dönemi Ak Parti’de saydıralım!” dediler. Bunların hepsi oldu. Şimdi 3. dönem de bitmek üzere!

Geçen 11 yıllık Ak Parti Hükümetlerinin başarısını takdir edenlerin sayısı doğrusunu söylemek gerekirse %50’nin üzerinde! Ben bu görüşteyim. Bu başarı hiçbir siyasi kadroya nasip olmadı! (Kimse bu başarıyı Atatürk dönemiyle karşılaştırma ahmaklığına kalkışmasın! Çünkü Atatürk dönemi, devletin kuruluş dönemidir. Bir devlet de bir kez kurulur!)

Sayıları 76 kişiyi bulan Ak Partili Bakan ve Milletvekili 3. dönemlerini tamamladılar, tekrar aday olmamaya ne kadar hazırlar onu bilmiyorum!

Sayın Erdoğan, önüne çıkarılan büyük engelleri aşmak için 2 seçilme dönemini, 3’e çıkardı. Unutanlara hatırlatmam gerekecek: 2007’de Cumhuriyet Mitingleriyle cumhurbaşkanı olması engellenen Sayın Erdoğan, karşı hamle yaparak 2 dönemi 3 döneme çıkarmıştı.

Şimdilerde benzer bir durumla yine karşı karşıya!

Yurt içinden ve dışından güç odakları Sayın Erdoğan’a sürekli baskı yapıyor! Cumhurbaşkanı olma, diye. Sayın Erdoğan da “Neden, başım mı kel!” demiyor tabii ki!

Siz de kim oluyorsunuz!” da demiyor!

Laf aramızda kalsın, daha ağırını söylüyor!

Madem öyle, o zaman sen bilirsin!” diyenler, oturup ne kadar muhalefet yapabilecek odak ve konu varsa, hepsini masaya yatırıyorlar. Çok emin oldukları parti ve meslek odalarını, her boydan Locayı, finans desteği verebilecek tefecileri, şirketleri, numayişçi takviyesi yapacak spor kulüpleri veya taraftar gruplarını, legal ve illegal örgütleri, reklam şirketlerini, dış ülkelerin konuya ilgi duyan gizli servis ve medyalarını… bir mastır plan düzleminde bir araya getiriyorlar. İş bölümlerini, iş akış planlarını… İsyana neden gösterilecek olayları bir bir belirliyorlar, A, B, C, D olmazsa E planı diye.

İlk deneme Emek Sineması’nda yapılıyor, tatmin edici bir hareketlilik sağlanamıyor. İkinci denemeye daha iddialı hazırlanıyorlar. Taksim’de 40-50 metre derinliğindeki demir çubuklarla dolu beton çukurlar etrafında 1 Mayıs Mitingi yapmak için ısrar ediyorlar. Bundan da umulan sonuç alınamıyor! Bu kez eyleme oldukça elverişli Taksim Meydanı ve Gezi Park’ında daha dikkatli bir araştırma yapılıyor. Proje, Belediye Meclisi’nden oy birliği ile geçmiş de olsa halkın zekasına ve “oy birliği”nden hiçbir şey anlamağı öngörüsüne güvenerek C Planını yürürlüğe koyuyorlar.

Olayların patlaması için 10 – 15 gence ve bunlara biber sıkacak 2-3 işgüzara ihtiyaç vardı ki, bunu bulmakta da kimse zorlanmadı!

Ondan sonrası malum-u âliniz!

Memleket tencere tava oldu!

Öfke, küfür arş-ı âlaya yükseldi!

CNN International, olayların patlak verdiği gün 11 saate yakın canlı yayın yaptı. AB ve İran gibi ABD ve İsrail müttefiki ülkeleri tv’leri Taksim’deki olayları abartarak ve kabartarak verdiler.  Sayın Erdoğan etkilenir ve geri adım atar diye.

Ellerinden geleni yaptıkları konusunda şüphe yok!

Fakat bundan da sonuç alınamadı. Hani, izlenen yol ve yöntem bana uygulansaydı, haklısınız sonuç alınabilirdi! Korkar, geri adım atardım! Söz konusu olan Recep Tayyip Erdoğan ise kimse kusura bakmasın! Bir arpa boyu geri adım attıramazsınız! Yapısı böyle! Geri vitesi olmayan bir adam!

Uyanıklar, sürekli başbakan ile halkı karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar! C Planının uygulanışında kısmen başarılı da oldular!

Birçoğuna hiç de yakıştıramadım milyonlarca küfrü ve hakareti twitlediler.

Kimse olaylara destek verenlerin, Ak Partililerin hükümete isyanı şeklinde yorumlamadı! O zaman sonuç şu mu oldu;

“Uzun süre Türkiye’yi havada tavada idare edenler, nice zamandır ihalelerden ve faizden nasiplenememenin sebebi Erdoğan’ı görüyorlardı, bu kaosta ondan kurtulacaklarını mı sandılar. Binlerce gayretkeş bunun için mi sokağa döküldü?”

Yoksam;

“7 Yeşil ağacı koruma hassasiyetini dünya aleme kanıtlamak için 7 milyon ağaç tutarı zarar mı vermek istediler de onun fırsatını mı değerlendirdiler”, bunları anlamakta zorlanmaktayız.

Başka ihtimaller de var, diyenleri duyuyorum, onu da konuşuruz!

Onun da sırası gelecek!

Umarım geçen günleri yüzümüz kızarmadan hatırlar, dayanışmayı da hayırla yâd ederiz, sevgili yurtsever kardeşim!

———————————

Kategori:2013

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir