İçeriğe geç

PKK’nin rehabilitasyonu

Geriye dönüp her şeyi yeni baştan konuşmak mümkün değil. Ama bir yerden de başlamak gerekir. Başladığımız nokta bir tarih olabilir mi yoksa belli konulara mı önem vermek gerekir, bunları tartışmanın tam zamanı.

Bence bir tarihi başlangıç noktası olarak ele alıp bunlar doğruydu, bunlar yanlıştı demeye gerek yok.

Arzu edilmezdi ama bir kere oldu, deyip şimdi yapılacak iş öncelikle “ölümlere son vermek!” olmalıdır.

Ölümler derken buna PKK’lıları da katıyorum. Çünkü belli bir yaşa kadar bu ülkenin kaynaklarını tüketerek yetişmiş bir kişi, bu ülkenin en değerli ekonomik ve sosyal sermayesidir. Çalışıp kendisine ve ailesine bakabilecek yaşa geldiğinde bunun tam tersini yapmış, devlete ve millete karşı silah kullanmışsa ilk bulunması gereken çare, bu insanın elindeki silahı bırakıp, ailesine ve topluma yararlı olabileceği bir yaşama geri dönmesi olmalıdır. Özellikle bu noktaya gelmiş birinin, ayrıca fikirlerinden de vazgeçirmeye çalışmak, tüm rehabilitasyonu sekteye uğratır ki bu gereksiz bir çabadır!

Kimse dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir değişimi PKK’ya gönül vermiş, bu örgüt için risk almış, bir süre sonra da dağa çıkmış, silahlı eğitim almış, silah kullanmış veya kullanmamış birinin fikirlerini değiştirmeye çalışmaya çalışmasın! Bunun da bir yolu vardır o da “zaman”dır.

Bu zaman neye çare olacaktır denecek olursa;

-Öncelikle biz bu noktaya nasıl geldik?

-Başka bir mücadele tarzı yok muydu?

-Bol keseden vaatlere tahminlerin üzerinde fedakarlıklar yapıldı, vadedenler şimdi ne düşünüyor?

-Vaatlerin ne kadarı yalanmış ne kadarı ciddiydi?

-Elimize ne geçti?

-Yoksa dağlarda mı kalsaydık?

-Bundan sonra neler yapabiliriz?

-Bu arada kendi sorunumuza ve mücadelemize o kadar konsantre olduk ki, Türkiye’deki ve dünyadaki gelişmeleri 1980’lerdeki gibi her şey yerli yerinde mi duruyor?

-Bu muhalefet silahsız yürütülseydi daha mı az veya iyi sonuç alınırdı?

-Bizi dağa zorlayanlar ne kadar Türkmen ne kadar Kürt ne kadar uluslararası güçlerdi?

 -İnsanların Türkçe değil; yabancı bir dil öğrenmek için ciddi maliyetler ödediği, eğitim için inanılmaz fedakarlıklar yaptığı bir süreçte, azınlık için değil, Kürtçede ısrar etmek ne kadar doğru?

-Biz Kürtler için çok şey istedik de, Kürtlerin serbest iradesinin ne olduğunu, baskı altında kalmadan gerçek taleplerinin ne olduğunu öğrenebildik mi?

-Gerçekten Kürt gençleri Kuzey Irak’ta bir veya Türkiye’deki Kürtçe eğitim veren bir üniversitede mi okumak istiyor yoksa İngilizce veya Fransızca eğitim veren Boğaziçi, ODTU veya Galatasaray Üniversitelerinde mi okumak istiyor?

-Yurt içi Gayri Safi Milli Hasılası bir trilyon dolara yaklaşan bir Türkiye’de mi ekonomik, sosyal ve siyasal mücadele vermek daha doğru olacak yoksa en az 40-50 yılda kendini toparlayabilecek bir küçük ülkede mi yaşamak daha iyi, hangisi Kürtlerin yararına?

-75 milyon nüfusu olan, yakın gelecekte ise 80 milyonu aşacak bir Türkiye’de Kürt olarak siyaset yapıp Türkiye’de, doğal olarak bölge ve dünyada söz sahibi olmak mı daha akıllıca olacak yoksa ne pahasına olursa olsun, kaça patlarsa patlasın ayrılmak mı daha akıllıca olacak? …

Bu soruları çoğaltabildiğimiz kadar çoğaltabiliriz. Eminim asıl can alıcı soruları atladığımı da düşünüyorsunuzdur. Bence tartışılacak çok soru var. İşin hassasiyeti açısından bu soruları toplumun bütün kesimleri önce kendi arasında sonra da açıktan tartışacaktır. O nedenle de zamana ihtiyaç vardır.

Rehabilitasyon sadece bir kesimin değil; tüm toplumun rehabilitasyonu olacaksa yeter bir zamana ihtiyaç vardır. Buna zaman tanımak gerekir diyorum ama gelişmeleri izleyen biri olarak gördüklerim ise son derece sinir bozucu:

-Bu sorunun neden çıktığını biliyor musun sen?

-Hayır!

-Bu sorun Türkiye’yi terörle kontrol etmek ve yönlendirmek için çıkarıldı ve bugüne kadar çözmeden, hep çözülüyormuş gibi yapılarak sorun hep canlı tutuldu. İnsanlar öldükçe işler yolunda gitti. Ölümler durdukça da Türkiye birileri tarafından kontrol edilemez hale geldi…

-Evet! Yani şunu mu demeye getiriyorsunuz, ölümler devam edebilir! Ölümler durursa bazılarının Türkiye hayali bitmiş olur, öyle mi?

-Aynen öyle!

-O zaman başbakanın işi çok zor!

-Evet zor!

-Kolaylaştırmak mümkün mü?

-Mümkün!

-Nasıl olacak bu iş?

-Başbakan terörü çözünce bir taşta kuş katliamı yapmak istiyor! Oysa bir kuşla yetinebilir!

-Biraz daha açarsak!…

-Şöyle ki, terörü kim çözerse en az 10 yıl iktidarda kalır, bu da 2023 demektir! Bununla da yetinmez. Anayasayı istediği gibi değiştirir… İsterse başkanlık sistemini bile getirir… Eğer 10 yıl iktidarda kalırsa bugün siyaset yapan muhalefet iktidarın rüyasını bile göremez. Çok geçmez bugün aktif olan tüm muhalif siyasiler, sermaye, basın, bürokrasi doğal ayıklama yöntemi ile yok olur. 

-Oyu halk verecekse buna Başbakan engel olabilir mi?

-Zaten sorun da orda ya! Kimse halkı frenleyemez, Başbakan nerede ise halk da orada olur ki, bu da her şeyin sonu olur!!!

-Halkın sorunu evlatlarının can ve mal güvenliği, elitlerin sorunu ise iktidar olmak!!! Öyle mi?

-Aynen öyle!

-Daha açık konuşalım: PKK terörle hak arama mücadelesini yürütmekte zorlanıyor, bir şekilde az çok demeden kentlere dönmek istiyor! Terörü zorla nasıl sürdürecekler? Belki de PKK bir an önce bu işin sonuçlandırılmasını daha çok istiyor. O zaman iktidar hastalığına yakalananlar yine de Başbakanı mı suçlayacaklar, yoksa başka bir çareye mi başvuracaklar? Bu hastalık kolay kolay tedavi olmaz!

-Başbakan azla yetinirse sorun büyümez! Ama azla yetineceğe de benzemiyor. Önüne çıkan fırsatları bir bir değerlendirecek!

-Yani?

-PKK biterse bu defa başka bir …KK çıkar ortaya. Ne bileyim, belki de DHKP-C gibi mesela…

-Zaten anlamıştım, bu hastalık tedavi olmaz diye! İnsanlar kanserden korkuyor; bilmiyorlar ki en öldürücü hastalık “iktidar hastalığı”dır diye.

-…

-Allah sonumuzu hayır etsin!

-…

-Allah sonumuzu hayır etsin!

-Hoca sensin, o işlerden anlamam!

————————————–

Kategori:2013

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir