İçeriğe geç

Yeniden Yeni CHP… Nereden nereye! (4)

Tek parti dönemi CHP’si 1946’ya kadar devlet-parti-millet birliğini koruyarak devam etmiştir. Bu dönemde Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi aynı zamanda CHP Ankara il başkanı olmuşsa, valilerin CHP il başkanı olmasına kimse şaşıramazdı! 

10 Kasım 1938’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk vefat etmiş, 11 Kasım 1938’de, bir gün sonra İsmet İnönü TBMM’de oylamaya katılanların ittifakıyla Cumhurbaşkanı seçilmiştir. 26 Aralık 1938’de Olağanüstü CHP Kurultayında ise İnönü partinin “değişmez genel başkanı” ve “Milli Şef” seçilmiştir.

Böylece Atatürk döneminde basında sıkça yer alan Hitler, Mussolini, Lenin ve Stalin hayranlığı Atatürk’ün vefatından sonra Türkiye’yi alayü vala ile Milli Şeflik sistemine götürmüştür.

İsmet İnönü’nün “Hatıralar”ındaki ifadesiyle “Padişah öldü, yaşasın yeni padişah” dönemi başlamıştır. 

İnönü çevresinde bunlar olurken dünyada da savaş kaçınılmaz bir hal almıştı. Basında ve hükümet icraatlarında bütün göstergeler Türkiye’nin; ABD, İngiltere, Fransa ve SSCB’nin (Müttefik Devletler) karşısında, Almanya ve İtalya (Mihver Devletler) yanlısı olduğunu çok net ortaya koymaktaydı. Bu durum bütün taraflarca da bilinmekteydi.

Almanya Türkiye’den “Savaşa girme, ihtiyaçlarını biz karşılarız”ı talep etmekteydi. ABD, İngiltere, Fransa ve SSCB de Türkiye ile özel antlaşmalar yapmış ve “savaşa girmemesi yönünde taahhütler almışlardı”.

Fakat Türkiye’yi idare eden Milli Şef; başbakanları, bakanları, bazen de genel müdürleri aracılığıyla, yetmediği durumlarda da basın ve öğrenci grupları aracılığıyla Almanya-İtalya lehine önemli icraatlar yaptılar. Türkiye aleni olarak Montreux Antlaşmasına muhalefet ederek Alman savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesine izin verdi ve SSCB’ye saldırmasına dolaylı destek oldu. Hatta yara alan veya arıza yapan gemilerinin tamiri için tersanelerini kullandırdı.

Türkiye bu dönemde bütün devletlerle saldırmazlık ve dostluk antlaşması yapmış ama Mihver Devletler lehine davranmıştır!

Türkiye radyolarından yayımlanan Hitler ve Mussolini’nin konuşmalarını hayranlıkla ve heyecanla dinleyen dönemin siyasetçi ve mühim köşe yazarları, sonraki yıllarda hatıralarında bir kelime bile anlamadıkları konuşmaları heyecanla ve coşkuyla ağlayarak dinlediklerini yazmışlardır.

Müttefikler defalarca başvurmalarına rağmen, Türkiye savaş boyunca Alman harp sanayiine destek niteliğindeki krom madeninin satışını artırarak sürdürmüştür.

Yine Almanya’nın talebi ve destekleri üzerine Türkiye, SSCB’de isyanlar çıkarmayı amaçlayan Turancılık çalışmaları yapmıştır.

Müttefik Devletler “demokrasi” adına bir savaş verirken, Türkiye faşist liderlerin örnek oluşturduğu “şeflik” sistemini pekiştirmeye çalışmıştır.

Milli Şef İsmet İnönü’nün en güçlü olduğu dönemde, Türkiye’ye yaptığı hizmetlerin başında sayılan “Türkiye’yi savaşa girmekten alıkoydu” düşüncesinin tutarlı bir kanıtı yoktur ama propagandası ise oldukça boldur!

Dünya sistemi iyi analiz edildiğinde görülecek manzara şudur:

Türkiye hakkındaki karar Lozan’da verilmiştir. Türkiye için yakın zamanda düşünülen herhangi bir yeni durum yoktur! O zaman geriye bir tek “savaş dışı” olmak kalmaktadır. Türkiye istese de, taraflar Türkiye’yi savaş dışı tutmakta anlaşmışlardır!

Bu iddia garip gelebilir. Her doğru biraz da gariptir. Çünkü kimse iki büyük savaşın hesabını savaşı finanse eden İngiliz, Fransız ve ABD’li bankerlere sormamıştır. Akla hayale gelmez borçlar vermişler, fakat bunu tahsil etmeyi ise düşünmemişler!

I.Dünya Savaşı sonunda sadece Türkiye’den borçlarını ödemesi talebinin asıl nedeni, Türkiye’den alınan alınmıştır, fazlası da azı da Lozan’da sonuca bağlanmıştır. Bundan sonraki savaş, diğer devletlerle yarım kalan hesaplar için yapılacaktır. Bu pazarlıkta Türkiye olmadığına göre, onun savaşa heveslenecek bir ekonomik güçten uzak tutulması gerekir, denmiştir. O da başarı ile yapılmıştır!

Osmanlı Devleti ve savaşan diğer bütün devletler, istisnasız Fransız ve İngiliz bankerler tarafından finanse edilmiştir, hem de dört yıl boyunca… Kimse I.Dünya Savaşı’nı bu açıdan analiz etmemiş ve kimin kahraman, kimin zavallı olduğu gün ışığına çıkarılamamıştır!

Bankerlerin tutumu II.Dünya Savaşı’nda da değişmemiştir. Çoğu Yahudi olan bankerler, Hitler Almanyası dahil, savaşan bütün devletleri, önce savaşacak güce, sonra da dört yıl boyunca savaşacak ekonomilerine aktif destek vermişlerdir.

I.Dünya Savaşında 9 cephede savaşan Osmanlı Devletine borç veren bankerler, II.Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında, savaşa hazırlık için hiçbir mali yardım yapmamışlardır. Dolayısıyla da Türkiye savaşa girecek gücü kendisinde bulamamıştır.

Dünya sistemi Türkiye’yi savaş dışı tutmaya çalışmış ama Milli Şefin idaresindeki Türkiye, bütün olanaklarını Mihver Devletlerden yana kullanmıştır!

Bu kadar yakın tarihin bu kadar aleni gerçeğini duymayanlara duyurulur! (Devam edecek)

————————————–

Kategori:2012

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir